İçimizdeki Şeytan, Sabahattin Ali
Sesi gitgide yükselerek boğuk bir haykırma halini almıştı. Macide gözlerini yarı kapayarak bekliyor, zonklayan kafasında yalnız bir tek düşünce: "Ah, bu sahne bir bitse... Bir bitse!" arzusu geçiyordu. Bedri ise evvela sakin, hatta biraz mütebessimdi. Acıyan gözlerle Ömer'e bakıyor ve: "Bu oğlana ne oldu acaba?.. Nasıl teskin etmeli?" diye düşünüyordu. Fakat yavaş yavaş o da içerlemeye başladı. Ne gibi bir tesir altında olursa olsun, bir insanın bu kadar kendini kaybetmesi ve böyle tamiri güç, hatta imkânsız işler yapması mazur görülemezdi. Hele Macide'nin hiç yoktan delice ithamlara maruz kalması hakikaten üzücü bir şeydi. Bunun için Bedri'nin kaşları çatılmış ve teessürü adamakıllı artmıştı. Ömer biraz durduktan sonra tekrar bağırmaya başladı: "Size doğrudan doğruya ve bir vakaya dayanarak hücum etmiyorum. Yalnız insanlara itimadım yok... Hele dostluğa, hele arkadaşlığa... Asla inanmıyorum... Bundan sonra inanamam da... Çabuk... Bedri, derhal defol git... Tahammül edemeyeceğim ve seni tokatlayacağım..."


0 Yorum :
Yorum Gönder